Amerikan Yaldızlı Çağ’ının Düşündürdükleri
Bu Yazıda Neler Okuyacaksınız?
- Yeniden yapılanma dönemi.
- Yaldızlı çağ nedir?
- Yaldızlı çağın özellikleri nelerdir?
- Burjuvanın tahakkümü.
- Sonuç
Yeniden Yapılanma Dönemi
Yaldızlı çağı (Glided Age) anlatmadan önce tarihsel koşulları daha iyi analiz edebilmek için yeniden yapılanma olarak tabir edilen 12 yıllık periyot hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Bu süreç 1865-1877 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) anayasasında devlet ve toplum ilişkilerini düzenleyen üç yeni maddeyle doğrudan ilgilidir. 1865 yılında kölelik kaldırılmış, iç savaş bitmiş, yoksul bölgelerde devlet okulları açılmış ve demiryolları döşenmiştir. Ancak bu dönem içerisinde cumhuriyetçiler ve demokratlar arasındaki gerilim hiçbir zaman son bulmamış ve 1867 yılında radikal yeniden yapılanma dönemi başlatılmıştır. Bu girişimler de başarısız olunca radikal yeniden yapılanma dönemi 1877 yılında sona ermiştir.
Yaldızlı Çağ Nedir?
1870’li yıllardan 1890’lı yıllara kadar ABD’deki endüstri hareketlerinin ani bir şekilde artması, teknolojik yeniliklerin ortaya çıkması, iş gücüne olan ihtiyacın çoğalması ve buna mukabil gelir durumundaki hızlı yükselmeye verilen addır. Bu dönem içerisinde zenginler kendi ihtiyaçlarından çok daha fazlasını satın alarak ne kadar kudretli olduklarını kanıtlıyorlardı. Bir nevi para harcama yarışı başlamıştı. Amerikalı iktisatçı ve sosyolog Thorstein Veblen bu yaşananları “gösterişçi tüketim” olarak adlandırmıştı. Eşitsizlik giderek artıyordu, yeni elitistler meydana çıkmıştı. Para, güç ile doğru orantılıydı ve bir kişi ne kadar zengin olursa toplumun en seçkinleri arasında yer alma ihtimali de o kadar artıyordu.
Yaldızlı Çağ’ın Özellikleri Nelerdir?
1800’lü yılların ortalarında İngiltere’de buhar gücünün sanayiye entegre edilmesiyle birlikte 1. sanayi devrimi gerçekleşmiş ve etkin bir şekilde üretim artmıştı. Bu ivme o kadar güçlü bir başarı göstermişti ki 2. sanayi devriminin gelmesi de çok sürmemişti. Bu sefer işin içerisinde yalnızca buhar yoktu; elektrik, içten yanmalı motorlar, radyo ve uzak mesafeli telgraf da artık bütünün birer parçasıydı. Özellikle 1870’li yıllara gelindiğinde insan aklının da ötesinde bir fabrikalaşma hareketi başladı. İnsan kaynağına olan ihtiyaç hiç olmadığı kadar fazlalaştı. Üretim aralıksız bir şekilde devam ederken tüketim de aynı oranda artıyordu. Ancak kapitalizmin ne kadar vahşi olduğu o zamandan biliniyordu ve hep daha fazlası için hazırlık yapılıyordu. İhtiyaçların karşılanması için yüzbinlerce çalışan gerekliydi ve maden Avrupa’da bulunmaktaydı. Bu sebeple Avrupa kıtasından yüzbinlerce insan ABD’ye akın etti, fabrikalarda işbaşı yaptılar. Herkesin kazandığı bir sistem çarkı kurulmuştu. Hem işçiler, hem patronlar, hem de tüketiciler memnundu. İnsanlar doyum noktasına ulaştıklarında derhal yeni gereçler piyasaya sürülüyordu. Artık neyin ihtiyaç olup olmadığı hegemonya vasıtasıyla bizlere iletiliyordu. Bir nevi toplumun zihnine tüketim virüsü enjekte ediliyordu. Herkesin kazandığı bir ortamda bu durum çok normal gelebilirdi. Ancak bu virüs insan davranışlarını sonsuza kadar etkilemişti ve tarihin en hızlı yapay evrimi milyonların gözü önünde gerçekleşmişti.
Burjuva Tahakküm Kurmaya Başlıyor
Avrupa’dan göçen milyonlarca kadın, erkek, çocuk zenginlik hayalleri kuruyordu. Herkes bir gün zengin olacağı inancıyla çalışıyor, umutlarını süslüyordu. Belki de daha iyi evlerde oturmayı, daha iyi oyuncaklar almayı, daha iyi eğitim görmeyi planlıyorlardı. Ancak kapitalizmin vahşi doğası tuzaklarla doluydu, onları ruhsuzlaştırıyor ve empatiden yoksun bir hale getiriyordu. Birey artık yalnızlaşıyordu ve yalnızlaşan insan toplumsal faydayı esas almaktan yoksun bir hale geliyordu. Artık insan yapay evrimin kurbanı olmuştu, kendisi için çalışan, kendisini düşünen, hayatta kalmaya programlanmış bir türe dönüşmüştü. Bu tür o kadar acımasızdı ki, hayatta kalmak için her şeyi göze alabilirdi ki öyle de oldu. 2. Sanayi devriminin yan etkisi olan gamsız insan türü 1. Dünya Savaşı’nı başlattı.
Sonuç
Açgözlü obur bir varlığa dönüşen insan hep daha fazlasını istedi, milyonlar birbirini öldürmekten keyif duyar hale dönüştü. Aslında bireyin derinliklerinde var olan şiddet, kapitalizm virüsü ile daha da açığa çıktı ve durdurulamaz bir hale büründü. Hani son dönemde popüler kültürün parçası haline gelen zombiler vardır. Onlar empati ve analiz yeteneğinden uzak olup yalnızca hayatta kalmaya programlanmışlardır. İşte ben merkezli egoist insan, kapitalizmin zombileri haline dönüşmüş bir kukladan farksızdır.
O günlerden bu günlere paranın gücü her şeyi satın almaya yetti, tüm değerleri dejenere etti. Küreselleşme ile beraber ahlaki yozlaşma hat safhaya ulaştı. Burjuvanın tahakkümü ve dayattığı ahlak binlerce yıllık toplumsal gelenek, görenek ve kültürü yerle bir etti. Artık bizim adımıza düşünen, karar alan, bizi yönlendiren parasal hegemonya vardı. Düşünme kabiliyetini yitirmiş insan giderek kendisinden uzaklaştı.
Sözün özü, ekonomik hegemonyanın ürünü olan “self-distance” (kişinin kendisine uzaktan bakıp, nasıl göründüğünü gözlemlemek) kavramı kendimize ne kadar yabancılaştığımızın dışa vurumundan başka bir şey değildir.
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr
Instagram: @dr_ngungor
Değerli Nurullah Hocam demedi demeyin siz çok büyük bir düşün adamı olma yolunda hızla ilerliyorsunuz. İnşallah kıymetiniz bilinir. Ülkem adına çok mutluyum.
Bir toplum için en büyük tehlike burjuvanın egemen güç haline gelmesidir.