
Dünya Sistemler Kuramı’na Göre Yoksulluk Zorunluluktur
Beni takip edenlerin bir çoÄŸunun bildiÄŸi üzere toplumsal sözleÅŸme teorisi üzerine çalışmalarımı sürdürüyorum. Mümkün olduÄŸunca da bu teoriyi açıklarken tüm katmanlarıyla detaylandırmaya gayret gösteriyorum. İşte bugünkü yazımda da ifadelendireceÄŸim bu katmanlardan bir tanesi de “dünya sistemler kuramı“dır. Kuramın öncülerinden olan Amerikalı Sosyolog Immanuel Wallerstein tüm hayatını bu teoriyi anlatmaya adamıştır. Kendisinin geliÅŸtirdiÄŸi kuram, bir çok disipline de ilham kaynağı olmuÅŸtur.
Dünya sistemler kuramı ekonomik bir düzlem üzerinde incelendiÄŸi vakit, günümüz mülkiyet algısına dair önemli ipuçları vermektedir. Ancak bundan da öte bir durum karşımıza çıkmaktadır ki, o da %1’lik azınlığın dünya nüfusunun %99’una hükmetmesidir. Bunun nedenini bu teori bize açıklayacaktır.
Bu kuram merkez, yarı çevre ve çevre faktöründen oluÅŸmaktadır. Tüm dünyanın ekonomik politikası bu üç kategori üzerinden ele alınmaktadır. Merkezde yer alanlar geliÅŸmiÅŸ bir yönetim anlayışına sahiptir, üretim güçlüdür, dünya ekonomisini yönlendirirler, pazar tamamıyla kendi kontrollerindedir, insan hak ve özgürlüklerine iliÅŸkin genel politikaları çizerler. Dolayısıyla merkezde yer alan ülkeler neredeyse dünyadaki tüm trendlerin belirleyicisidir. Buna mukabil, merkez kadar geliÅŸmemiÅŸ ancak bu doÄŸrultuda çalışmalarını sürdüren, az da olsa pazarda söz sahibi olan, teknolojiyi benimsemiÅŸ, argeye yatırım yapan, bir nebze de olsun vatandaşının refahını düşünen ülkeler yarı çevre sınıfında yer alırlar. Çevre’de yer alan ülkelerin ise, ekonomileri tamamıyla baÅŸka faktörlere baÄŸlıdır, yoksulluk hat safhadadır, ilim ve bilimde geliÅŸim yok denecek kadar azdır, vatandaÅŸları çağın standartlarının çok altında yaÅŸarlar. Mevcut kaynakları kullanmak için gerekli teknolojiye sahip olamadıklarından yarı çevre ya da merkez ülkelere ihtiyaç duyarlar.
Netice itibarıyla bir ülkenin merkez, yarı çevre ya da çevredeki konumu bilindikten sonra dünya sistemindeki mevcut ağırlığı da rahatlıkla anlaşılabilir. Bu özgül ağırlık, dış politikadan ekonomiye kadar birçok alanda o ülkenin dünya sıralamasındaki statüsünü belirler.
Bu durum büyük balığın küçük balığı yutmasının en somut örneÄŸidir. Çünkü kapitalizm hayatta kalmak için yoksullara ihtiyaç duyar. Mısır piramidini inÅŸa eden yüz binlerce köylü yoksuldu. Onlarca ton taşı beden kuvvetiyle kilometrelerce taşıyorlardı. Bugün hiçbirinin adını bilmiyoruz. Ama altın maskeli “Kral Tutankhamun”u iyi tanıyoruz.
İşte Dünya sistemler kuramı da bu tabloyu önümüze serer. Yoksul sayısının artması, koÅŸulsuz ÅŸartsız itaat edecek edecek insan sayısının da orantılı bir biçimde yükselmesine sebebiyet verir. Nitekim Afrika’da madenlerin sömürülmesi ve oradaki işçilerin yok pahasına çalıştırılması baÅŸka nasıl izah edilebilir.
Dr. Nurullah GÜNGÖR
KAYNAKÇA
Stephen Kalberg, Max Weber’in KarşılaÅŸtırmalı-Tarihsel Sosyolojisi, çev. Adem Bölükbaşı, Phoenix Yayınları, Ankara, 2017, s. 25-26.
Immanuel Wallerstein: ‘Dünya Sistemleri Teorisi’ni geliÅŸtiren ünlü sosyolog kimdir? https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-49558423, eriÅŸim, 15 Kasım 2019.
Evet size katılıyorum, yoksulluğun kapitalist sistemde bir zorunluluk olduğu aşikar, ancak bunu kabullenmek bir zorunluluk olmamalı. Bir ayakkabı firmasında çalışan bir işçi bir günde on ayakkabı üretiyorsa en azından bir tanesine sahip olacak geliri elde edebilmeli.
Diyecek çok şey var da söylemeye mecalim yetmez. Yoksulluğun baş mimarı fakirin kendisidir. Halinden memnundur, hayat ona güzeldir, kahkası eksik olmaz, karnını doyursun yeter.