Kant, aydınlanmayı ateşleyen meşhur sözü “sapare aude”, aklını kullanma cesaretini göster ifadesiyle bize neyi anlatıyordu? Hangi ihtiyaç bu sözlerin ortaya çıkmasına neden oldu? Bunu anlamanın en iyi yolu o dönemki koşulları incelemektir. Alman filozof Kant’ın doğumu 1724 ölümü ise 1804’tür. İnsanın kendisini dogmatizmden bağımsız sorgulamaya başladığı, bununla birlikte kilise egemenliğinin toplumun tüm kesimlerinde hissedildiği bir çağdır. İşte tam bu dönem kişinin bireye dönüşmesi için güçlü sancıların yaşandığı ancak modernist hareketlerin de başlamasına imkan veren süreçlerin yaşandığı bir kesit olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kant bu sancıları yaşayan insanların başında geliyordu. Herşeyi sorgulamaya araştırmaya başladı. Yeri geldi kendisinden bile şüphe duymaya başladı. Ahlâktan adalate bir çok konuda değerlendirme ve gözlem yaptı. Salt gerçekliğe ulaşamayacağını biliyordu ancak ideal olanın peşinden gitti. Ahlâkın kaynağının insan aklı olduğunu ortaya attı. Bu şekilde kiliseyi de karşısına almış oldu. O dönemde kiliseyi karşısına alması pek makul sayılmazdı, ancak o bunu yaptı. Peki neden yaptı? Tarih boyunca insanın ilerlemesini sağlayan güdü hep birşeylere ya da birilerine rağmen ortaya çıkmamış mıdır? İnsanlığı aydınlığa ulaştıracak zorunlu dehlizde yol alması için bir etken gerekiyordu onu da Kant yaptı. Aklımızı kullanmayı öğretti. Akıl yolu ile neleri gerçekleştirebileceğimizin hayallerini bize kurdurdu.
O tıpkı güneşi takip eden ay çiçekleri gibi insanın da aklını takip etmesini istiyordu. İnsanın kendi yarattığı bağnazlık dolu kaos ortamından ancak bu şekilde kurtulabileceğini öngörüyordu. Bir nebzeye kadar başarılı da oldu. Aydınlanma felsefesinin baş mimarları arasına adını yazdırdı. Nitekim 18. yüzyıl bireyin kendisini sorgulaması ve konumlandırması açısından kült olmuş bir tarih olarak kayıtlardaki yerini aldı.
Günümüzde bilimde oldukça ileri bir noktadayız, yakında Mars’a insanlı seyahatler bile başlayabilir. Ama bir ay çiçeği gibi olmaktan hâlâ çok uzağız. Bitmeyen savaşlar ve zulümler aralıksız devam etmekte. Kin ve nefret şekil değiştirmiş olabilir ancak etkisi hız kesmeden devam ediyor. İnsanın insana ettiği zulmü kimse kimseye etmedi. Aklımızı kullanamıyoruz. Hırslarımız ve çıkarlarımız herşeyin önüne geçiyor. Bireysel ve kurumsal egolarımız yalnızca güce hizmet ediyor. Maalesef ki 21. yüzyılda gücün yarattığı negatif etki mucizevi varlık olan insanı hunharca yok ediyor.
Maalesef ki, toplumsal sözleşmelerin doğumunda ortaya çıkan barışçıl yaklaşım yerini şiddete, akıl da batıla bırakmış durumda.
Yazımızı Kant’ın bir sözüyle bitirelim.
“- İnsan, eğitilmesi zorunlu olan tek yaratıktır.”
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com
Çok keyifle okudum. Yazı biraz daha uzun olsaymış iyiymiş. Kant okumalarını sık sık yapmak lazım.