playing with the water
A man sitting on a wooden jetty and is playing with the water

İlkel insandan günümüz modern insanına geçen süreçte ilerlemenin dinamiği hiç şüphesiz felsefedir. Merak eden insan gözlem yapmaya başlar, bunun sonucunda da sorgulama baş gösterir. İşte bu sorgulama felsefenin yeşermesine imkan tanır. Bu soruların en büyüğü “neden buradayım” ile başlar “öldükten sonra ne olacak” diye biter. Aristotales’in Metafizik kitabında bahsettiği gibi  “insan doğal olarak bilmeye şehvet duyar” cümlesi felsefenin ne olduğundan ziyade ne olmadığının  cevabını bizlere sunar. Cehaletin, köhneliğin, eğitim karşıtlığının felsefe ile uzak-yakın herhangi bir ilişkisi ve teması yoktur. Aristotales’e göre her canlının Dünya’ya bir geliş nedeni vardır, insan bu nedeni araştırmakla mükelleftir. Platon’un mağarasından kaçan ayakları zincirli insan da bu nedeni araştırmaya koyulmuştur. Onun içini kemiren merak duygusu gerçeklikle buluşmasını sağlamıştır. Sokrates inandığı dava uğruna öldürülmüştür. Tüm bu insanlar bilmeye duydukları arzunun peşindeydiler. O zaman felsefeye dair içselleştirdiğimiz ilk kavram bilme arzusunun varlığıdır. İnsan; kendisini, çevresini, doğayı bilmeyi arzu ettiği vakit kendiliğinden bir felsefi sorgulamanın içerisinde yer alır. Bu sorgulamar bir sistematik içerisinde olduğunda rastgele çizimler ete kemiğe bürünür, şekil almaya başlar. İyi bir felsefi sorgulama size cevaplar sunmaz, yeni sorulara yelken açmanızı sağlar.

İslâm uygarlığı 9 ve 10. yüzyıllarda bu sorgulamalarda zirve noktaya ulaşmıştı. Yunan felsefesini Arapça’ya çevirmişlerdi.  İbni Sina’dan Gazali’ye önemli düşün ve bilim adamları sahneye çıkmıştı. Avrupalılar henüz bu gibi eserlerle o vakitler pek ilgilenmiyordu. Daha sonraları Yunan felsefesini Arapça çevirileri üzerinden Latince’ye kazandırdıkları bilinmektedir. Bir zamanlar medeniyetin beşiği olan Arap çoğrafyasının şu an geldiği nokta içler acısı. Bunun sebebi eğitim müfredatlarında felsefeye koydukları mesafedir. Nitekim felsefeye olan soğuklukları sistematik düşüncenin de hızla uzaklaşmasına yol açmıştır. Ne yazık ki  felsefenin ve sistematik düşüncenin yer almadığı bir medeniyet felaketi kucağında hisseder.

Öte yandan felsefe her şeyden önce bir anlam arayışıdır. Kesin cevaplar bulmaktan daha ziyade altyapısı sağlam sorulara odaklanır. Muhakkak ki güçlü soru sormak etraflı bir bilgi gerektirir. Filozofun temel gayesi de bu sorulara verdiği yanıtlar ile başka yollar açmak ve böylece sonsuz bir döngüye ulaşmaktır. İnsanın temel amacı da zaten bu değil midir? Arayış. İnsanoğlu belki de doğanın sonsuz kudretine ancak bu şekilde meydan okuyarak bir anlam yoğunluğu katmaktadır.  

Yazımı 1900’lü yılların en etkileyici ve önemli filozoflarından olan Karl Jaspers’in bir konuşmasından alıntı yaparak bitiyorum.

“Felsefe şu soruyla başlamıştır: Ne vardır? Her şeyden önce çok çeşitli varlık, Dünya’da nesneler, canlı ve cansız şekiller-kalıplar, sonsuz çoklukta şeyler vardır, hepsi gelir ve gider. Ama asıl var olan, her şeyi bir arada tutan, her şeyin temelinde olan, var olan her şeyin kendisinden ortaya çıktığı varlık diye isimlendirilen şey nedir?” (1)

Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr

KAYNAKÇA

(1) Karl Jaspers, Felsefe Konuşmaları, Pinhan Yayınları, çev. Abdurrahman Aliy, İstanbul, Nisan 2018, s. 23.

One thought on “Neden Felsefe Öğrenmeliyiz?”
  1. Nurullah Bey büyük bir hayranlıkla yazılarınızı takip ediyorum bol bol yazmanız dileğiyle. İstanbul ve yakınlarında bir konferans vb. bir etkinliğiniz olursa lütfen bıraktığım maliden beni de haberdar edin. Ayrıca felsefeye dair bir kaç düşüncemi de size mail olarak gönderdim. Yorumlarınızı bekliyorum. Hoşçakalın. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir