Sesriem Canyon at Sossusvlei, Namibia
SOSSUSVLEI, NAMIBIA - NOVEMBER 2 2013: Tourists explore Sesriem Canyon a Geological Feature in the Namib Desert during a year that was declared as a drought year by the government in Namibia, Africa

Matrix filmini birçoğunuz izlemişsinizdir, kırmızı ve mavi hap arasında bir seçim yapmanız gerekir. Seçtiğiniz hap sizi bambaşka bir dünyanın içine sürükler. Bu tıpkı Platon’un mağarasında yapılan seçimlere benzemektedir. Bu mağarada ayakları zincire vurulmuş, yüzleri mağaranın duvarlarına bakan ve yalnızca dışarıdaki gerçekliğin gölgesini görebilen insanlar vardır. Bu kişiler gölgeleri gerçeklik zanneder, çünkü hiçbir zaman için gerçek olan nesnenin kendisini görememişlerdir. Tek gördükleri gölgedir. Günlerden bir gün, İçlerinden bir tanesi ayağındaki zinciri kopartır ve mağaranın dışına çıkma cesaretini gösterir. Birde ne görsün, gölgesini gördüğü ağacın renkleri varmış, ona dokunabilir onu hissedebilirmiş. Kafasını gökyüzüne kaldırdığında güneşi, bulutları görmüş, mağaradaki dünyası ile kıyaslayınca bir anda cennete geldiğini varsaymış. Hemen koşarak arkadaşlarının yanına gitmiş ve her detayı teker teker anlatmış.

“Hadi ayaklarınızdaki zincirleri kıralım da bu cenneti beraberce paylaşalım” demiş. Ancak kimse oralı olmamış, “bizim gerçekliğimiz bu, sen bizi kandırıyorsun” demişler.

Evet, yaklaşık 2500 yıldır Palton’un anlattığı bu hikayenin yarattığı etki insanoğlunun gündeminden hiçbir zaman kaybolmadı. Buradaki zincir metaforu önyargılarımızdır. O mağaradaki insanlar sorgulamayan, soruşturmayan, verilenle yetinenleri canlandırmaktadır. Zinciri kıran kişi ise, dışarıya çıkıp yaşamı tecrübe eden, bilgiye kıymet veren, gözlem yapan, içinde bulunduğu durumu analiz eden kişinin örnekliğidir. Bir nevi bilimsel yaklaşım sergileyen homo sapiens sapiens türündeki insandır.

Ne yazık ki yüzyıllardır zinciri kıran insan sayısı hep azınlıkta kalmış, kalmaya da devam etmektedir. Bunun nedeni sorgulandığında ortaya şu sonuç çıkabilir. Ayaklarında zincir bulunan insanlar içinde yaşadıkları koşulları konforlu alan kabul etmekte ve bilinmezliğe doğru adım atmaktan ürkmektedirler.

Bu bir nevi şunun da ispatı oluyor, önyargıları yüksek, bilgiden nefret eden  insanların korkuları da bir o kadar yüksek oluyor, ancak burada tanımladığımız korku konforlu alanı kaybetme korkusundan başka bir şey değil. Çünkü bilgi insanı rahatsız eder, huzursuzlandırır, farkındalığını arttırır.

Bilgi öyle enteresan bir olgudur ki ona doymak bilmezsin. Yeri gelir öyle bir kitaptan öyle bir cümle okursun ki onun mutluluğu ile yollarda amaçsızca koşmak istersin. Bilginin hazzı işte budur.

Cehalet 21. Yüzyılda hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bunun sebebi bilmediğini bilmeyenlerin egemen kültür haline gelmesi. Agnotoloji kavramını duymuşsunuzdur, bilgisizlik bilimi de denir. Sistematik bir şekilde küresel ölçekte yaygınlaşması için ciddi çabalar sarf ediliyor. George Orwell’ın meşhur başyapıtı 1984 romanında ifade ettiği gibi “Cahillik güçtür” paradigması gerçek bariyerlerimizdir. Nitekim bir medeniyetin en büyük düşmanı da cehalettir, onu yenmenin tek yolu da kayıtsız şartsız okumaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir