Her yöneticinin anlatacak bir hikayesi olmalı, öyle sıradan değil, akıllarda yer eden, insanları içine çeken bir “üst öykü” (overstory). Peki, neden? Bir yöneticinin üst öyküsü, bir işin ya da görevin ötesinde, insanların kendilerini daha büyük bir amaca bağlı hissetmelerini sağlayan görünmez iptir. Basit bir iş tanımının ötesine geçen, insanlara “Bu uğurda çaba harcamaya değer” dedirten bir öyküdür bu. Kamusal hayatta herkes bir şeyin peşinde koşarken, kendini bir öykünün parçası hissetmek isteyecektir. Peki bu durum ne kadar önemlidir? İşte, üst öykünün tüm anlamı burada başlıyor.

Bir üst öykü (overstory), bir yöneticinin sadece kendisini anlatmakla kalmayıp, etrafındaki insanlara da bir anlam dünyası açmasını sağlar. İnsanlar bu hikayede kendilerini bulurlar; yöneticinin yolculuğu aslında onların da yolculuğudur. Bu öykü, her bireyi sıradan bir çalışandan, büyük bir hikayenin kahramanı haline getirir. Çünkü sıradan bir işin içinde bile insanlar, kendilerini daha büyük bir resmin parçası gibi hissetmek ister. Yöneticinin üst öyküsü, o büyük resmi gözler önüne serer ve her bir bireye “Sen buraya aitsin, sen bu hikayenin bir parçasısın” der.

Üst öykü, aslında bir yöneticinin değerlerini, inançlarını ve amaçlarını yansıtan bir pusuladır. Öte yandan bu durum oturmuş bir kurumsal kültürün de tezahürüdür. İnsanlar, yöneticinin üst öyküsünü dinlerken, kendi yaşamlarıyla benzer noktalar bulur; yöneticinin verdiği mücadeleleri, karşılaştığı zorlukları ve nihayetinde ulaştığı başarıları içselleştirir. Bu, salt başarıdan ibaret bir anlatı değildir; zorluklar, hatalar ve belki de başarısızlıklar da bu hikayenin önemli bir parçasıdır. Çünkü en güçlü öyküler hataları ve kusurlarıyla insan olmanın tüm zenginliğiyle dokunmuş olanlardır.

Bir yönetici, üst öyküsüyle hem yol gösterir; hem de ekip arkadaşlarının ruhuna dokunur, onların içindeki potansiyeli harekete geçirir. Üst öykü olmadan, bir kurum, yalnızca günlük işlerin gerçekleştiği mekanik bir yapı olarak kalır. Ancak üst öyküyle birlikte, her işin, her görevin ardında daha büyük bir anlam belirir. İnsanlar, o büyük amacın parçası olduklarını hissettiklerinde, işlerine ruhlarını katar, yaratıcı ve yenilikçi düşünceleriyle katkıda bulunurlar. Bu, yalnızca bir işin tamamlanmasından öteye geçer; bu bir vizyonun, bir idealin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır.

Üst öykünün olmadığı bir kuruluşta, insanlar kendilerini yalnızca görevlerini yerine getiren birer “çark” gibi hissederler. Bu durum, uzun vadede motivasyon eksikliğine ve bağlılık kaybına yol açar. Oysa, bir üst öyküye sahip olan yöneticilerin etrafındaki insanlar, kendilerini değerli ve anlamlı bir sürecin parçası olarak görürler. Bu, bir işi yapmanın ötesinde, o işi “neden” yaptığımız sorusuna verilen bir cevaptır. Yöneticinin öyküsü, insanların içindeki o derin anlam arayışına seslenir, onların içsel huzuru besler.

Yöneticinin üst öyküsü, aynı zamanda bir kurumun kolektif hafızasında kalıcı bir iz bırakır. Bu, basit bir başarı hikayesi değil, herkesin paylaştığı bir mirastır. Bu miras, yöneticinin yokluğunda dahi insanlara yol gösterir; onların ruhunda bir pusula gibi çalışır. Bir üst öykü, yöneticinin ardında bıraktığı kalıcı bir değerdir. Zaman geçse de, değişim kaçınılmaz olsa da, bu üst öykü kurumun ruhunda var olmaya devam eder, her yeni gelen nesile aynı idealleri ve değerleri aktarır.

Bir  yöneticinin üst öyküsü, onun başarılarının ötesindedir. Bu öykü, bir hayal, bir ideal ve en önemlisi bir yolculuktur. Her bireyin kendi anlamını bulduğu, kendini değerli hissettiği bir süreçtir. Bir yöneticinin öyküsü, yalnızca o yöneticinin değil, onunla yürüyen herkesin hikayesidir. İşte bu yüzden, her yöneticinin güçlü bir üst öyküye ihtiyacı vardır; çünkü bu öykü, yöneticinin ardından dahi insanlara kılavuzluk eder, onlara yol gösterir ve onları ortak değerler etrafında birleştirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir