Bir önceki yazımda Cicero ile Caesar arasındaki mücadelenin Roma imparatorluğu için sonuçlarını ele alan bir girizgah hazırlamıştım. Orada da bahsettiğim üzere döneminin önemli isimleri olan bu şahsiyetler daha sonraları oldukça büyük bir imparatorluk haline gelecek olan Roma’nın düşün dünyasını hazırlayan kişilerdi. Tabi belirtmekte fayda var, Caesar’ın katkısı Cicero’nun yanında okyanusta bir damla olmaktan öteye de geçememiştir.
Öte yandan Cicero o kadar yetkin bir siyaset ve felsefe adamıydı ki, günümüze değin düşünceleri etkin bir şekilde analiz edilmeye devam edilmektedir. Bugün Avrupa medeniyetinin Cicero’nun düşün dünyası üzerinde yükseldiği de pek açık ortadadır. Nitekim Cicero’nun beslendiği Antik Yunan medeniyetine ilişkin kaynaklar döneminin çok ilersinde özgürlükçü bir adil dünyayı hedefleyen argümanlar ileri sürmüşlerdir. Başta Sokrates olmak üzere birçok düşün adamı daha adil, daha özgürlükçü, daha refah bir dünya için hayatlarını feda etmişlerdir. Agora meydanında tartışan felsefeciler yalnızca hayatı sorgulamakla kalmamış, ona “nasıl müdahil olunur?” sorunun cevabını aramışlardır. Günümüzde “aydın despotizmi” kavramının ortaya çıkmasında yatan en önemli etken de zaten bu sorunun rafa kaldırılmış olması değil midir? Kendilerine aydın ve entelektüel tanımlaması yapanların, içinde yaşadıkları toplumun gerçekliğinden bihaber biçimde ahkam kesmeleri…
Aslında hakiki aydınlar tek başlarına bu unvanı elde edemezler, onlar büyük bir entelijansiya grubunun küçük bir parçasıdır. Nitekim önemli bir entelektüel olmasına rağmen Cicero’yu da, senatoda onu destekleyecek ve fikirlerini olgunlaştıracak birçok aydınla temas etmiş bir yapının unsuru olarak değerlendirmek gerekir. Onu farklı kılan Antik Yunan medeniyetinin sorgulayıcı ve hakikati arayıcı mirasını sahiplenmesi olmuştur. Siyasi kararlarında Aristocu, hayata bakışında ise Platoncu bir duruş sergilediği anlaşılmaktadır. Hiç kuşku yok ki iki yönlü bu düşün yapısı analitik bir zihnin de oluşumuna olanak sağlamıştır. Madalyonun öteki yüzünde kalan günümüz eğitim sistemlerinin de belkide en önemli eksikliği bu noktada ortaya çıkmaktadır, analitik düşünce yapısından ziyade tek boyutlu, ezberci bir bakış açısı…
Cicero’nun bu şüpheci ve derinlikçi düşünce mirası Orta Çağ’a kadar devam etmiştir. Daha sonra Kilise’nin devlet aygıtını tamamıyla kontrolü altına alması sorgulamayan-dogmatik beyinlerin oluşumuna neden olmuş ve Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne zemin hazırlamıştır. Ancak 18. yüzyıl Avrupa’sı özellikle Fransız İhtilal’inden sonra yeniden bir ivme yakalamış ve analitik düşün dünyasına kavuşmuştur. Sigmund Freud, Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Friedrich Nietzsche, Arthur Schopenhauer, Henry David Thoreau, Søren Kierkegaard, John Stuart Mill bu dönemin ortaya çıkardığı çağdaşlardır.
Cicero düşünen beyinlerin gücüne o kadar inanıyordu ki onları iyi yurttaş olarak tanımlıyordu, onun şu sözü ifadelerimizi onaylar nitelikte, “İyi yurttaşlar kalabalıklardan çok daha değerlidir, insanların sayılmasından ziyade tartılmasının gerekli olduğuna inanıyorum”
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr
Çok kıymetli Nurullah Hocam, geçen hafta yazdığınız ilk Cicero yazısını da büyük bir keyifle okumuştum bunu da. Alanınınızın İslam hukuku olduğunu görüyorum ancak felsefeyle de yakinen ilişkili olduğunuzu yazılarınızdan anlıyorum. Bu şekilde çok yönlü düşünmeniz beni ziyadesiyle mutlu etti. İnşallah sizinle en kısa zamanda tanışmak istiyorum. Mail adresimi ekledim, bana ulaşırsanız memnun olurum. Başarılarınızın devamını dilerim.