Roma tarihi bir anlamda günümüz modern devletlerin de temelini atan bir süreçtir. Özellikle M.Ö. 2 ve M.S. 1. yüzyıllarda Cumhuriyet ve Anayasa konusunda çarpıcı değerlendirmelere zemin hazırlamıştır. Bu dönemde iki önemli figür karşımıza çıkmaktadır, bir tanesi askeri ve siyasi manevralarıyla adını günümüze değin ulaştıran Gaius Julius Caesar’dır. Diğeri ise bu yazımızın da konusunu oluşturan Marcus Tullius Cicero’dur. İki karakterin de ismini özellikle belirttim, çünkü bunların kaderi birbirlerine bağlıdır.  Determinist bir sonuç olarak Caesar’ın katledilmesi Cicero’nun da sonunu getirmiştir.

Hafızamızı tazelemek açısından bu durumu şöyle izah edebiliriz. Casear’ın “sen de mi Brütüs” çığlığı kulaklarımızda yankılanırken, onun pişmanlığını ve kendince dostları tarafından uğradığı ihaneti duyar gibi oluruz. Bu duruma gelmeden önce Cumhuriyetçiler, Ceasar’ın yönetimi yasa dışı bir şekilde ele geçirdiği konusunda mutabık kalmışlardı ve Roma’nın değerlerinin korunması için onun ölüm fermanını imzalamışlardı. Bu destekçilerin başında da hiç şüphesiz Cicero gelmekteydi. Ancak o da tarihin bir döngüsü olarak Ceasar’ın öldürülmesini haklı bulduğu için Ceasar destekçileri tarafından katledildi. Nitekim o devasa Cumhuriyet ne Cesear’a ne de Cicero’ya kaldı. Ancak Cicero’nun Antik Yunan temelli düşünceleri belki de bugünkü Avrupa’nın zeminini hazırladı.

Çizdiğimiz bu özet-genel çerçeveden sonra gelelim Cicero’nun düşüncelerine…

Cicero’ya göre eşitlik muazzam bir eşitsizliğin temellerini oluşturur. Burada liyakate vurgu yaptığı gayet açıktır. Çalışmayan, çaba göstermeyen, emek harcamayan, alanında yeterli birikim ve bilgiye sahip olmayan birisinin yönetimde yer almasını kabul edilemez bulur. Ona göre eşitlik, aynı niteliklere haiz insanlar arasında yapılacak adil seçimden ibarettir.

Onun anlayışına göre adalet, adaletin kendisi için sevilmelidir. Bu güçlü ama basit anlatım tarzı, adalet sağlanırken herhangi bir menfaat beklentisi güdülmemesi gerektiğini, adaletin kendi içerisinde sağladığı kutsallığın yeterli olacağını anlatır.

Cicero Roma’da binbir güçlükle kurulan Cumhuriyet’in yozlaşmasına da çok içerliyordu ve bu durumu şöyle izah ediyordu. “Cumhuriyet’in gerçekliğini yitirmesinin suçu talihsizliğimizden değil ahlaksal eksikliğimizdendir”. Bu gibi argümanları sık sık ileri süren Cicero yönetim anlayışı üzerine söylevlerinde “principes” kavramını da geliştirmiştir. Bu söylev daha sonra Roma’nın devlet felsefesinde etkin bir rol oynamıştır. Principes kavramıyla, belirli yetkilere sahip olan kişilerin ahlaksal açıdan üstün ve bilge olması gerektiği vurgulanmış ve  tüm yurttaşların örnek alacağı bir kişilik abidesi olarak açıklanmıştır.

Öte yandan Cicero kendisini “homo novus” diğer bir ifadeyle “yeni adam” olarak tanımlamaktadır. Bu ifadeyi, siyasete ve devlet yönetimine getirdiği farklı bakış açısından dolayı ortaya atmıştır.

Din konusunda da Cicero’nun anayasal zeminde değerlendirmeleri olmuştur. Ona göre tek tanrı inancı devlet yönetimi için mutlak bir şartıdır. Devletin kabul etmediği ve desteklemediği farklı bir tanrı inancı toplumda bölünmeye ve bozguna neden olacaktır. Bu sebeple hem çok tanrılı hem de uygun görülmeyen tek tanrılı inançlar Roma anayasası tarafından kabul edilmemelidir.

“Cosmopolis” düşüncesi ile de Cicero evrensel tek devletin olması gerektiğini ileri sürer. Bu evrensel devleti de doğal yasalarla desteklenen Roma olarak görür. O düşün dünyasını Yunan medeniyeti özelinde oluşturmuş ve zaman zaman da Platon ve  Aristo’cu bir anlayış çizmiştir. Nitekim bu felsefeye dayalı analitik düşünce tarzı bir dönem Roma’yı devrinin çok ilersinde bir devlet yapmıştır.

Buna mukabil Roma’da Cicero’dan sonra güçlü bir siyasi düşünce adamı da çıkmadığı söylenebilir. Özellikle Kilisenin egemen bir yönetim unsuru haline gelmesi ve siyaset üstü bir konumda yer alması Roma’nın Cumhuriyetçi değerlerinde zayıflamaya yol açmıştır. Cicero’nun hayalini kurduğu Principes lider ve Cosmopolis devlet düşüncesi hiçbir zaman gerçekleşmemiştir.

Dr. Nurullah GÜNGÖR

nurullah@nurullahgungor.com.tr

Kaynakça

Mehmet Ali Ağaoğulları, Levent Köker, İmparatorluktan Tanrı Devletine, İmge Kitabevi, 3. Baskı Ekim 1998.

One thought on “Cicero’dan Devlet Yönetimi ve Anayasa Üzerine Düşünceler”
  1. Hocam Cicero ile Sezar arasındaki mücadele tarih boyunca hep oldu. Ancak Çicero’nun farkı Sezar’a göre çok daha bilge olmasıdır. Bugün dünya siyasetinde kullanılan kavram ve kökenlerin birçoğu Çiçero’nun yapıtlarında gizlidir. Yazıyı keyifle okudum, ancak biraz daha uzun tutabilirdiniz. Teşekkürlerimle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir