Old computer and electronic waste
Old and used electric home junk. ?omputer, printers, scanner, telephone, monitors.

Tüketim çağında yaşıyoruz. Bolluk orantısız bir şeklide hat safhada. Kimi coğrafyalarda açlık baş gösterirken kimilerinde de şuursuzca bir tüketim var. Açlık ve sefaletten ölen insanlar ile obeziteden ölen insanlar neredeyse birbirine denk konumdalar. Oysa ki kaynaklar eşit dağıtılsaydı ne obeziteden ölen ne de açlıktan ölenler olurdu. Ancak birileri suyu, toprağı, ormanı sahiplendi. Bunlar üzerindeki her türlü tasarruf hakkı bizim dendi. Ormanları katlettiler, nesilleri tükettiler, suları kirlettiler. Kimse bunlara dur diyemedi ya da göstermelik bir kaç engelleme girişimi gerçekleştirdi. Dünya’mız giderek kuraklaşıyor, bilgi deryasında cehaleti yaşıyoruz. Üretmeden tüketmek postmodern insanın yazgısı haline geldi.

Nitekim konforlu alanlar yaratmada ve bunları kullanmada aşırı bir yükseliş var. Buna mukabil kaynaklar kısıtlı, sürekli eksiden yediğimizin farkında değiliz, belki de farkındayız ama görmezden geliyoruz. Bu genel hava II. Dünya Savaşı’ndan sonra kamu yönetimine doğrudan yansıdı. Bürokrasi merkezli bir yönetim anlayışı oluştu. Denge ve denetim mekanizması zayıfladı. Bu şekilde güç tek bir noktaya kaymış oldu.  Bu durumun yan etkileri kendini hemen gösterdi. O günden bu güne İsraf almış başını gidiyor. Lüks ve şatafatlı makam odalarından, yüksek motorlu makam otolarına, sekreterinden şoförüne tamamıyla tüketime odaklı bir anlayış oluştu. İşin garip yanı tüm bu olanlar gelenekselleşti.

Nedir bunun çözümü? Bunun çözümü fıtratta gizlidir. İnsan lüksü sever, konforlu olana aşıktır, egosunun beslenmesini ister, çevresinde el pençe duran, ona “efendim efendim” nidaları ile seslenenlerin bulunmasını ister. Bu kişilere konforun bilgide ve üretimde olduğunu anlatmamız,  İslam’ın israfa karşı olduğunu bildirmemiz gerek. İslam dini minimalisttir. Gösterişe ve şatafata karşıdır. Çünkü din şunu bilir; kaynaklar belli başlı alanlarda  toplanırsa diğerlerine giden miktar azalır. Dolayısıyla bu adaletsizliğe neden olur. Adaletin olmadığı yerde huzur ve sükundan bahsetmek de pekala mümkün değildir.

1968 yılında Kültür Matbaası tarafından basılan Dr. Vediî Bilgin’in kaleme aldığı “İslam Dininin Esasları…” kitabından bir alıntı yapacağım. Günümüzden yaklaşık 51 yıl önce söylenen bu ifadeleri dikkatle okumanızı salık veririm.

“Ben Avrupa’nın bir çok yerlerini gezdim. Bizden çok ileride bulunan bu milletlerin devlet dairelerini tetkik ettim. Hiç bir yerde bizdeki kadar iyi döşenmiş, lüks dairelere tesadüf etmedim. Nedir bu israf, neyimize bizim bu gösteriş, dişimizden tırnağımızdan artırarak biran evvel kalkınmak için kudretimizle mütenasip bir hayat yaşamak mecburiyetindeyiz. Biz İstiklâl Harbini tahta masalar ve hasır iskemlelerde oturarak kazandık. Dairelerde Umum Müdürler, Müdürler, Müsteşarlar, Müdür Muavinleri, sayısız Sekreterler ve odacılar görürsünüz. Lüks eşya ve çok geniş teşkilât mevcuttur. Buna mukabil hele bir işiniz düşsünde görürsünüz gününüzü!
Büyük memurların huzuruna kolay kolay çıkamazsınız, memur beyfendinin kapısına yanaştınız mı, odacılar hemen mani olur ve ilk sözü beyfendi meşguldür kimseyi kabul etmiyordan ibarettir. Yüksek memurlarımızın ekserisinde memlekete büyük hizmetler görmüş, büyük başarılar kazanmış kimselerin gururu vardır. Memlekette memur adedi arttıkça işlerin yürümesi de o nisbette güçleşiyor.”(1) (s.90-91)

Dr. Nurullah GÜNGÖR

nurullah@nurullahgungor.com.tr

 

KAYNAKÇA

(1) Vediî BİLGİN, “İslam Dininin Esasları ve Din Yobazları”, Kültür Matbaası, Ankara, 1968.

2 thoughts on “Kamu Yönetiminde İsraf Sorunu”
  1. Hocam elleriniz dert görmesin ne güzel yazmışsınız. Devletin her kuruşu ince hesaplanıp sık dokunmalıdır. Biz dairede çoğu zaman ışık bile yakmıyoruz ki, fuzuli israf olmasın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir