Kamuoyunda sıkça karıştırılan kavramlar arasında “Anayasa” ve “Toplumsal Sözleşme” başı çekmektedir. Bu ifadeler aynı anlam içerisinde birbirlerinin yerine kullanılırlar. Oysa ki nitelik itibarıyla tamamen farklıdırlar. En basit tabiriyle Anayasalar kanunlar hiyerarşisinin en üst katmanında yer alırlar, dolayısıyla kanunlar ve yönetmelikler Anayasa’ya aykırı olamazlar. Toplumsal sözleşmeler ise halk tarafından içselleştirilen yaşam tarzının bir tezahürüdür. Toplumsal sözleşmelerin asli unsuru kanun koyucu değilken, anayasaların asli unsuru kanun koyucudur. Anayasalar iktidarın elde ettiği yetkileri sınırlar ve zaman içerisinde koşulların gerekliliğine göre değiştirilebilir. Toplumsal sözleşmeler süregelen kargaşaya düzen getirme halidir. Devletin kuruluş aşamasında geniş kesimlerin katılımı ile ve mümkünse de tam mutabakat ile oluşturulurlar. Anayasalar tam mutabakat aramazlar, türüne göre salt çoğunluk ya da 3/2’lik bir oran yeterli olabilir. Toplumsal sözleşme üzerinde yükselen bir anayasanın temeli sağlamdır. Hazır bir metin üzerinden üretilen, toplumun gerçekliğini görmezden gelen, kültürünü, sosyo-ekonomik yapısını benimsemeyen anayasalar devletin işlerliğini sekteye uğratır.

Anayasalar devletin kurumlarının nasıl işlemesi gerekliliğine ilişkin sınırları belirler. Özellikle demokratik değerleri benimsemiş devlet yapılarında anayasanın gücü paha biçilemezdir. Kurumlar; anayasadan aldığı güçle ve demokratik değerlerin verdiği özgüvenle işlerliğini sürdürmesi açısından pozitif bir döngü oluşturmaktadır. Nitekim söz konusu anayasanın temeli bir toplumsal sözleşme üzerinde yükseliyorsa bahsi geçen demokratik işlerlik ve demokratik döngü uzun vadede çarkların sorunsuzca işlemesine imkan tanıyacaktır. Dolayısıyla 21. yüzyılda çağı yakalamanın formülü oldukça basittir.

Bu formül; Toplumsal sözleşme üzerine inşa edilmiş bir anayasanın, mevcut kurum ve kuruluşları ile tam ve mutlak mânâda demokratik değerleri benimsemesiyle işler hale gelebilecektir.

Toplumsal sözleşmenin inşası için güçlü bir entelijansiya gurubuna ihtiyaç vardır. Yalnızca bir çıkar çevresine hizmet eden topluluklarla sözleşme oluşturulması mümkün değildir. Geniş ve homojen bir katılım mecburidir. Toplumun realitisi kavranmalı, neden bu sözleşmeye ihtiyaç duyulduğu sorusu sorulmalı ve bu sözleşmenin topluma, ülkeye ve insanlığa olan katkıları etraflıca masaya yatırılmalıdır.

Dr. Nurullah GÜNGÖR

nurullah@nurullahgungor.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir