Toplumsal Sözleşme Teorisinde Modern Devlet Kavramı
Thomas Hobbes Leviathan’da bize modern devletin temellerini anlatmıştır. Vermek istediği mesaj açıktır, o güne kadar fedoal yapılar çerçevesinde evrilmiş devlet anlayışı artık toplumsal bir boyut kazanmıştır. Bireylerin yardımlaşma ve dayanışması neticesinde ortaya çıkan topluluk kavramının bir otorite tarafından desteklenmesi halidir. Bu destek doğaldır ki yasalar çerçevesinde olmalı ve öngörülebilirlik ilkesi kati bir şekilde uygulanmalıdır. Hobbes’un bu yaklaşımı modern devletin fikirlerini aşılamakla kalmamış ayakları yere basan hukuk devletinin önünü de açmıştır. Yalnız Hobbes’in devlet yaklaşımında altındı çizdiği bir nokta vardır ki, o da su götürmek bir gerçekliktir. Toplumsal sözleşme vasıtasıyla kişilerin doğrudan, dolaylı yoldan ise toplumun hareket alanının bir kısmını devlete devredeceği öngörüsüdür. Bu bir nevi özgürlükten kısmen de olsa feragat anlamına gelmektedir. Feragat karşılığında ise devletin başta güvenlik olmak kaydıyla eğitimden sağlığa bir çok alanda toplumu desteklemesi beklenir.
Toplumsal sözleşmeler bir anda ortaya çıkmış kavramlar değillerdir. Bu yapının oluşabilmesi için toplumun geniş bir kültür hazinesine sahip olması gerekir. Toplum zamanla neyin yanlış ve doğru olduğunu kendisini bulacaktır. Bu eleminasyon sürecinde farklı gruplar oluşacaktır. Bu grupları da bir araya getirecek olan hiç şüphesiz bir sözleşmenin ortaya çıkmasıdır. Sözleşme tıpkı bir barınak gibidir. Toplumun tüm kesimlerini içine alır ve çetin hava şartlarından korur. Toplumsal sözleşmelerin en büyük özelliği halk tarafından istenilmesidir. Dayatma ile gerçekleşebilecek bir konu değildir.
Oldukça kendine özgü şartlar taşıyan toplumsal sözleşmeler ortadoğu coğrafyalarında kendisine yer bulamamıştır. Batı bu konuda oldukça nitelikli çalışmalar yapmış ve Hobbes, Locke, Rousseau gibi önemli düşün insanlarını bünyesinden çıkartmıştır. Tabiki de bu düşün insanları hem batıya rağmen hem de batı sayesinde fikirlerini paylaşabilmişlerdir. Bugün açıkça söyleyebiliriz ki, batı kültürü toplumsal sözleşmelerin üzerinde yükselmiş aydınlanma hareketleri ile de alanlarını genişletmişlerdir.
Bugün bir çok alanda öncü konumda olan ülkeler, öngörülebilirlik ilkesi doğrultusunda hukuk devleti argümanını her daim ön planda tutmuş, kuvvetler ayrılığını garanti altına almışlardır. Demokrasinin yalnızca seçimden ibaret olmadığını bilen batılı aydınlar, güçlü kurumları ile de vatandaş ve devlet arasında bir köprü oluşturmuşlardır. Karşılıklı güven ilişkisine dayanan bir devlet anlayışı, kitlelerin ruh hallerini ortalamanın üzerinde tutarak huzur ve refahın oluşmasına öncülük etmiştir. Bu husustan hareketle modernist hareketlerin temelinde güçlü bir toplumsal sözleşme barındığını söyleyebiliriz.
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr
Nurullah Bey oldukça akıcı bir yazı olmuş, bu tür yazılarda tek düzelikten sıkıldığım için genelde göz ucuyla okurdum. Ancak bu gayet iyiydi teşekkür ederim, diğer yazılarınıza da bakacağım. İnternet ortamında kaliteli içeriğe ulaşmak git gide zorlaşıyor.
Ayrıca size bir de sorum var. Acaba batıda bir toplumsal sözleşme hareketi gerçekleşmeseydi bugünkü konumu farklı olur muydu?
Motive edici mesajınız için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Sorunuza bir makale ile cevap vermek isterim. Eğer uygun görürseniz de yazı yayımlayınca yoruma bıraktığınız e-mail adresinden sizi haberdar ederim. Ancak şimdilik şu kadarını söyleyim, orta çağ ve öncesinde batı insan hak ve özgürlükleri alanında o kadar çok hata yaptı ki bunlardan ders çıkarmaması imkansızdı ve iyi bir sistemsel yönetim anlayışı ile buralara kadar da gelebildi.