Bir Lokma Bir Hırkadan Fazlası Bürokrasinin Düşmanıdır
“Bir lokma bir hırka” düsturu tasavvuf geleneğince benimsenmiş bir düşünce akımıdır. Bu ifade, İslam’i değerleri benimsemiş kişilerin minimal yaşam tarzına sadakat göstermeleri için söylenmiştir. İnsan gerektiği kadar tüketmeli fazlasını ihtiyaç sahiplerine aktarmalıdır. Burada “aktarmak” sözcüğünü özellikle kullandım, çünkü bu dünyadaki hiçbir şey salt birinin ya da bir topluluğun egemenliği altında olamaz. Tekelleşme dinin en büyük düşmanıdır ve sonu şirk koşmaya kadar gider.
Bu temel bilgileri verdikten sonra akla hemen şu soru gelmektedir. Peki minimal yaşam tarzı zenginliğe karşı mıdır? Kesinlikle karşı değildir. Ancak zengin olmanın koşulu o yörede bulunan tüm ahalinin aynı refah seviyesine ulaşmasıyla mümkündür? Hz. Ömer’in buğday ekmeğini çok sevmesine rağmen ömrünün sonuna dek hiç benimsemediği arpa ekmeğini yemesi bu düşüncenin bir tezahürüdür. O şöyle demiştir “Halkımdan bir kişi bile buğday ekmeği yiyemiyorsa, ben arpa ekmeği yemeye devam edeceğim.” İşte anlatmak istediğimiz de tam manasıyla budur. Refah toplumsal bir harekettir ve salt birey ekseninde elde edilen zenginlik başkasının hakkını gasp etmekten öteye gidemez. Dünya’daki kaynaklar sınırlıdır, bunların dağılımı adil ve orantılı olmalıdır. Kimseye hak ettiğinden fazlası verilmemeli keza hak ettiğinden azı da sunulmamalıdır.
Nitekim bürokrasi de bu fikirsel argümanla aynı düzlemde yer almaktadır. Bürokrasiyi temsil eden bürokratlar minimal yaşam tarzına sadık olmalı ve kamu kaynaklarını etkin ve ölçülü bir şekilde kullanmalıdır. Kamusal hizmetlerin dağılımı konusunda gerekli hassasiyet gösterilmeli ve harcamalar bu doğrultuda gerçekleştirilmelidir. Devlet kavramını ayakta tutan vergiler kamu hizmetlerinin halka etkin bir şekilde sunulmasını sağlamak içindir. Bunların dağılımı adalet terazisinden şaşmamalıdır. Bu görevi yerine getiren bürokratlar görevlerinin sağladığı kamu kudretini kendi bireysel menfaatleri için kullanmamalı, göreve geldiklerindeki mal varlıkları ile görevden ayrıldıkları mal varlıkları arasında belirgin bir fark olmamalıdır. Yine Hz. Ömer’in bu konuda çok önemli bir uygulaması olduğu bilinir. O atadığı kamu görevlisinin mal varlığını halkın önünde ilan eder, görevden ayrıldıktan sonra herhangi bir artış olup olmadığı hususunun araştıttırırdı.
Öte yandan bu ölçütün İslam Kamu hukukunda bir karşılığı da vardır. En yalın tabiriyle devlet gücü kullanılarak elde edilen menfaat “Gulûl” suçudur ve büyük günahlardandır.
Yeni yılda her şey gönlünüzce olsun.
Selamlar, saygılar.
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr