İslâm Hukukunda Toplumsal Sözleşme Anlayışı
İnsan tabiatının gereği sosyal ve beşeri bir varlıktır. Bu sosyallik ise, bir takım ilişkiler ağının kişiler arasında düzenli ve düzensiz biçimde etkileşimli olarak yayılmasına imkân tanımaktadır. Düzenli ve düzensiz ilişkiler ağının vücut bulması neticesinde ortaya çıkan “toplumsal sözleşme” kavramının yönetim bakımından İslâm Hukuku içerisindeki rolü, konumu, önemi ve yönetim anlayışına yansımaları ise ehemmiyet arz eden bir konudur.
Nitekim, güce ve güçlüye biat edenler İslâm dininin insanlığa getirdiği mesajı sabote etmeyi hedeflemektedirler. Hz. Peygamberin 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicreti ve devamında gelişen birtakım olaylar hem İslâm âleminin bir toplum oluşturması, hem de evrensel normların vücut bulması açısından son derece önemlidir. O dönemde Medine şehrinde kozmopolit bir halk kitlesi nüfusun genelini oluşturmuştur. Bunlar; Müslümanlar, Müşrik Araplar, Yahudiler ve az sayıda Hıristiyanlardır. Ancak ehli kitap mensuplarının çoğunlukta olması Hz. Peygamberin İslâm dinini tebliğ etmesi ve anlaşılması noktasında kolaylık oluşturmuştur.
Hz. Peygamberin Medine’de yeni bir devlet oluşturma girişimi günümüz ideolojilerinin aksine hem çağa hem de insanlığa evrensel ve ebedi mesajlar vermiştir. Farklı dine ve görüşe mensup insanların birbirleri ile yaşamayı bir araç değil de bir amaç olarak algılamaları, bu durumun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla, dinin oldukça etkin ve önemli bir yönlendirici unsur olduğu küresel ölçekte İslâm’ın doğru bir şekilde anlaşılması, hak, adalet ve liyakat ilkesinin yaşamın tüm alanlarında vücut bulması, ahlâkî değerlerin içselleştirilmesi; yönetim ve toplumsal sözleşme kavramlarının yeteri kadar kabul görmesiyle mümkündür.
Diğer yandan, İslam Hukuku içerisinde Kur’ân-ı Kerim’den sonra önemli bir delil sayılan hadis mevzusu da İslam Toplumsal Sözleşmesi’nin muhteviyatıyla doğru orantılıdır. Bu sebeple ‘sahih hadis’ ve ‘sahih olmayan hadis’lerin tartışılması mevzusu da konunun kavranması bakımından oldukça elzemdir. Tarihsel süreç içerisinde maalesef Hz. Peygamberin (s.a.v.) sosyal yaşama dair yürürlüğe koyduğu düzenlemeler terkedilmiş, otoriter rejimler kendi iktidarlarının gerçek yüzünü açığa çıkaracağı endişesiyle harekete geçerek gerçek dışı sözleri, uydurma hadisleri, tıpkı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ifadeleriymiş gibi aktarmaya çalışmışlardır.
Ancak salt toplumsal sözleşmelerin en önemli özelliklerinden bir tanesi de tutarlı olmalarıdır. Hz. Peygamberin tüm söz ve davranışlarında bir tutarlılık vuku bulduğu için bu sahih olmayan hadisler bir bütün içerisinde kendilerini çabucak belli etmişlerdir. Nitekim orantısız güç, re’sen meydana gelen toplumsal sözleşmenin karşıtı bir olgudur. Dolayısıyla, güç merkezli çıkar çevreleri ile baş edebilmek ve sözleşmenin ruhunu yansıtabilmek pek tabii ki etkin bir lider ile gerçekleşebilmektedir. Günümüzde İslâm adına yaşanan kargaşa ve sıkıntıların ise Hz. Peygamberin öğretisi olan İslam toplumsal sözleşmesi ile hiçbir bağlantısı olmamakla birlikte gücü elinde bulunduranların İslam adına geliştirdiği sistematik bir zarar verme biçimidir.
Dr. Nurullah GÜNGÖR
nurullah@nurullahgungor.com.tr